Müzik DünyasıMüzik Haberleri

Müziği Ebediyen Değiştiren Adamlar: Pink Floyd

1965 yılında Roger Waters ve Nick Mason tarafından sigma 6 adıyla, Londra’da kurulan grup yıllar içerisinde müthiş bir müzikal yolculuğa çıkacak besteleri, sözleri ve müzikleriyle dünyayı değiştirecekti. İnişleri çıkışları, müzikal dahilerin ekseriyetle ego savaşları ve dağılışı. ‘’Pink Floyd nedir, kimdir, neden değerlidir?’’ sorularını merak ediyorsanız yazımıza alalım. Müziği ebediyen değiştiren, müziğin saykodelik çocukları; Pink Floyd.

Grup 1965 yılında Roger Waters ve Nick Mason tarafından “Sigma 6” adıyla Londra’da kuruldu. Kısa bir süre sonra Rick Wright da gruba katıldı. Birkaç isim değişikliğine giden grup, Abdabs ismiyle bir süre devam etti ve grup yaptıkları müziği o sıralarda “rhythm and blues” olarak tanımlıyordu. Grup Regent Street Politeknik’te çoğunlukla mimari okuyan öğrencilerden oluşuyordu ve kısa bir süre sonra tekrar dağılıp tekrar kurulacaktı. 2. defa kurulan gruba Syd Barret dahil olacaktı. Abdabs ismi tam olarak grup üyelerinin içine sinen bir grup ismi değildi ve gruba isim aranırken, barret’in aklına iki caz gitaristi olan Pink Anderson ve FLoyd Council’in ilk isimlerinden oluşan Pink Floyd ismi geldi ve grubun ismi Pink Floyd olarak belirlendi. Syd Barret bu nedenden dolayı Pink Floyd’un kurucusu olarak görülür.


Kalabalık bir seyirci önüne ilk defa 1966 yılında International Times isimli yeraltı dergisinin açılış partisinde çıkan Pink Floyd, bu açılış partisine önem veriyordu zira medyaya açılış açısından bu parti çok önemliydi. Bu sıralar Pink Floyd tam olarak müzikal benliğini bulmakta zorlanıyordu. Grup o dönemle sıkça dinlenen caz müziği ağırlıklı altyapı kullanıyor, müzikal temellerini caz müzik üzerine inşaa etmek istiyordu. Ancak Pink Floyd için, içlerindeki müzikal yeteneği boşaltabilecekleri müzik tarzı tam olarak caz değildi. Caz müzik altyapısına gitar akorları koyarak farklı bir şeyler yapan Pink Floyd kısa bir süre içerisinde bu konuda kendini fazlasıyla geliştirdi ve caz müzik üzerine ‘’psikedelik rock’’ı harmanlayarak kendi müzik tarzını oluşturdu. Bu müzik tarzının bir ismi yoktu o zamanlar. Bu müzik tarzı Pink Floyd’du.


O zamanlar tüm dünya Pink Floyd’u konuşuyordu. Müzik otoriteleri bile ne yorum yazabileceklerini bilmiyorlardı. Grup “psikedelik rock” tarzları ve görselleri çok iyi kullandıkları konserler ile Londra yer altının en önemli gruplarından biri haline gelmişti. 1966’da daha bir firmayla anlaşmamışken gazeteci Peter Whitehead’ın çektiği Tonite Let’s All Make Love in London belgeselinde şarkılarıyla yer aldılar. 1966’da ilk kez bir müzik şirketiyle anlaştılar. 1967’de Arnold Layne single’ı ile müzik dünyasına girdiler. 20. olan bu single’ı See Emily Play takip etti. Şarkı 6. olmuş ve grubu ünlü program “Top of the Pops”‘a çıkartmıştır. İlk albümleri The Piper at the Gates of Dawn bir şarkı dışında tamamen Syd Barrett imzalıydı. Albüm İngiltere’de büyük bir başarı kazandı. Amerika’da albüm çok iyi satmasa da grup Jimi Hendrix ile beraber turneye çıkıp kendini tanıttı. Londra’da underground bir grup iken artık Pink Floyd Amerika içerisinde de tanınıyordu.

Pink Floyd tam yükseleceği zamanlarda büyük bir problemle uğraşmak zorunda kaldı o zamanlar. Syd Barrett ruh sağlığını gittikçe kaybediyordu. Stüdyolara katılmayan, konserlerde iyi performans göstermeyen Barrett’in yanına grup elemanlarının arkadaşı David Gilmour da Aralık 1967’de gitara alındı. Syd Barrett’in de arkadaşı olan Gilmour, 1960’ların başında onunla Cambridge Tech’te beraber okumuştu. Okul yıllarında öğle aralarında beraber gitar ve armonika çalan ikili, daha sonra otostop turuna çıkıp Fransa’nın güneyinde dolaşmışlardı. 1965’te Joker’s Wild’ın elemanı olan Gilmour, o zaman the Tea Set olarak çalan grubu da izlemişti. Steve O’Rourke, Gilmour ile buluştu ve gitariste haftada 30 poundluk bir ücret ödemeye taahhüt etti. Ocak 1968’de Gilmour grubun ikinci gitaristi ve beşinci üyesi olarak tanıtıldı. Grup, Barrett ile sadece şarkı yazımında çalışmayı planlıyordu. Gilmour’un gelmesi ile hayal kırıklığına uğrayan Barrett, gruba şarkı yazımında yardım etmemeye başladı ve ilk ayrılık aslında tam burada oldu. Ocak 1968’de yapılan fotoğraf çekimlerinde de Barrett’in grubun diğer dört elemanından daha uzakta durduğu dikkat çekiyordu. Barrett ile beraber çalışmak gitgide zorlaşırken, Ocak ayında Southampton’a bir konser vermek için girerken grup elemanlarından biri Barrett’i alıp almayacaklarını diğerlerine sordu. Sonunda onu rahatsız etmemeye karar verip, konsere dört kişi gittiler. Bu da gruptaki ayrılığın en büyük sinyali oldu. 1968 Mart’ında Pink Floyd, ortakları Jenner ve King ile grubun geleceğini konuştu ve bu toplantıda Barrett, gruptan ayrılmayı kabul etti.

Grubun beyni Barrett’ten sonra Roger Waters’tı. Grup üyeleri kendilerini bulmak için stüdyoda uzun zaman geçiriyordu. Yaptıkları müziğin tam olarak bir benzeri yoktu ve bu konuda başarılı olmaları artık bir zorunluluk olarak görülüyordu grup üyeleri arasında.

Grup zaman zaman Careful With That Axe, Eugene gibi uzun ve deneysel şarkılar üzerinde çalışıyorlardı. Vokalleri ise Waters, Gilmour ve Wright üçlüsü değişerek yapıyorlardı. Grup 1969’da More filminin soundtrack’ini yaptı. Albümde daha önceden yaptıkları bestelerin yanında film için özel besteler yaptılar. Pink Floyd 1969’da ilk iki LP’lik albümleri Ummagumma’yı çıkarmışlardı. İlk LP’si 4 tane canlı performanstan ikinci LP ise grubun solo çalışmalarından oluşmuştu. İkinci disk’te bulunan solo şarkılardaki psikedelik özellikler hem dinleyiciler hem de eleştirmenler tarafından çok başarılı bulunmuştu.

1970’te Atom Heart Mother yayınlandı. Grup albümün ilk şarkısını 23 dakikalık bir beste olan “Atom Heart Mother”ı bir orkestrayla kaydederek oluşturmuştu. Grubun üç elemanının da solo eserleri ve bir tane daha deneysel parçadan oluşan albüm Floyd’un o dönem en çok satan albümü olmuştu. Grup üyeleri daha sonra bu albümü beğenmemiş olsalar bile deneyselliği, ses efektleriyle Pink Floyd ile bütünleşecek elementlerin bulunduğu ilk albüm olmuştu. Pink Floyd tam olarak tarz olarak kendini bulmaya başlıyordu. Albümün başarısıyla ilk Amerika turnelerine çıkmıştı. Albümün ismiyle ilgili soru soran gazetecilere grup üyelerinden Nick Mason şöyle cevap veriyordu: “Her şey atomik bir kalp makinesiyle hayata bağlanmış hamile bir kadının gazete manşetine çıkmasıyla başladı. Dünyanın annesini ya da dünyanın kalbini düşünmek istiyorsan ineklerle başlık arasındaki bağlantıyı da görürsün.’’

Astronomik bir anlamdan ziyade, kişinin cinnet geçirmesiyle ilgili olan ve Pink Floyd efsanesinin tam olarak başlayacağı albüm ,efsanevi Darkside of the Moon 1973’te piyasaya çıktı. Albüm Britanya ve Amerika müzik listelerine birinci sıradan girdi. Özellikle grup üyelerinden David Gilmour ve Nick Mason’a göre bu albüm müzikal açıdan Meddle veya Atom Heart Mother’dan daha iyi değildi; fakat ilk defa albüm tanıtımı için belirli bir para ayrılmıştı ve basın gruba destek vermişti. David Gilmour albümün müzikal başarısını parçaların daha önce canlı olarak çalınması ve parçaların bilinmesine, dolayısıyla kayıtların iyi olmasına bağlıyordu. Dark Side of the Moon dünya çapında 50 milyondan fazla satarak dünyanın en çok satan ikinci Rock albümü olmuştur.  Bu albümle beraber grubun basçısı ve söz yazarı Roger Waters’ın grupta egemenliği daha ön plana çıkmıştır. 1969’dan beri İngiltere’de single yayınlamayan Pink Floyd bu albümden Money şarkısını yayınlamış ve bir numaraya oturmuştur. Bu esnada Pompei konserleri gibi canlı konser materyalleri ortaya çıkmıştır.  Bu toplamalar Pink Floyd’un ilk dönemlerini de yeni dinleyicilere daha yakından tanıttı.

Dark side of the Moon sonrası Pink Floyd, stüdyoya Ocak 1975’te geri döndü. Grup Dark Side of the Moon albümünün başarısından sonra fiziksel ve duygusal olarak bitkin durumdaydı. Waters, yeni bir konsept için araştırmaya girişmişti. Pink Floyd 1974’te çıktığı Avrupa turnesinde üç yeni besteyle hayranlarının karşısına çıktı. Bu besteler sonraki albüm için bir başlangıç noktası oldu. Bu bestelerden birinde Gilmour tarafından çalınan bir gitar solosu Waters’a grubun eski üyesi ve kurucusu Syd Barrett’i hatırlattı. Albüm Eylül 1975’te piyasaya çıktı. Albümde yer alan Shine On You Crazy Diamond ve Wish You Were Here parçaları da Barrett’ın anısına idi. “Shine On You Crazy Diamond” içindeki slide guitar ve psikedelik havayla Barrett günlerine bir gönderme yapıyordu. Diğer şarkılar genel itibari ile müzik piyasasına eleştriler göndermeler içeriyordu. Gelmiş geçmiş en başarılı Rock albümlerinden biri olan Wish you Were Here, kişisel olarak da en sevdiğim albümlerden biridir.

Artık toplumsal olaylara ve dünya problemlerine daha fazla değinen albümler yapmak isteyen Pink Floyd, yeni albüm hazırlıklarına başlamıştı. Bir konser esnasında seyirci ile kavga eden Roger Waters bu seyirci ile kafasında ‘duvar’ örmüştür. Daha sonra bu fikri genele yayarak bir başka Pink Floyd efsanesi olan The Wall’u oluşturmuştur. Gruptaki egemenliği daha fazla ele geçiren Roger Waters, The Wall’un kayıtları sırasında Rick Wright’ı müzikal anlamda dışlamıştır ve bu sebepten bu albümde Wright’ın katkısı oldukça azdır. Bu durum David Gilmour’un hoşuna gitmez ve Pink Floyd’un daha sonra ayrılmaya kadar gidecek ilk çatırdamaları burada başlar.

Daha sonra The Final Cut adında bir albüm çıkartan Pink Floyd, bu albüm esnasında daha önce ortaya çıkan çatırdamaların yansımalarını yaşarlar. Roger Waters ile David Gilmour, daha sonrasında bir ömür sürecek bir ayrılığa doğru giderler. Pink Floyd, Roger Waters’ın müthiş müzikal beyni ile oluşan bir gruptu ancak Roger’la muazzam bir uyumda olan ve onun bestelerine olabilecek en iyi müzikal altyapıları geliştiren David Gilmiour ve Rick Wright Pink Floyd’u Pink Floyd yapan en büyük ana etkendi. Final Cut Sonrası gruptan ayrıldığını açıklayan Roger Waters sonrası David grubu devam ettirmek istemiştir. Ancak Roger davalar açıp, bu işin önünü kapatmakla uğraşmıştır. Bir süre Roger’sız devam eden Pink Floyd eski efsanevi günlerinden uzak kalmıştır. Solo çalışmalarına devam eden Roger’da pek başarılı albümler ortaya koyamamıştır. Ddaha sonra zaman zaman bir araya gelip ortak konserler veren bu müzikal dahiler, zamanında tüm dünyayı müzikle fethetmenin verdiği doygunluk ve ego sebebiyle bir daha asla aynı çatı altında müzik yapmamışlardır.

Müzikleri, şarkı sözleri ve besteleri, saykodelik müthiş gitar soloları, toplumsal olaylara parmak basan efsane albümleri, ikonik albüm kapakları… Pink Floyd her anlamda müziği değiştiren ve sonraki nesillere büyük ilhamlar veren bir grup olarak hatırlanacak. Ortaya koydukları benzersiz işler de bizler için büyük hediye.

Biterken çalıyordu: Pink Floyd- Have a Cigar

İlişkili İçerik
Müzik Haberleri

28 Yıllık Elektronik Müzik Efsanesi Daft Punk, Artık Yok

Elektronik müzik denilince ilk akla gelen isimlerden biri şüphesiz ki her zaman Daft Punk…
Devamını Oku
Müzik Haberleri

mor ve ötesi Canlı Senfonik Albümünü Yayınladı!

Rock müzik denince akla ilk gelen gruplardan olan ‘mor ve ötesi’ Harbiye Açıkhava’da 8…
Devamını Oku
Müzik Dünyası

Müziğe Başlamak İçin En Doğru Müzik Aletleri

Müzik ruhun gıdasıdır. İnsanoğlu doğduğu ilk günden itibaren müziğe karşı duyarlıdır.
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir