Ünlü yazar Stephen King’in kaleme aldığı, her birinin içimize işleyen eşsiz bölüm ve parçalarının olduğu sayısız romanı vardır. Bunlar Stephen King’in normal bir gün içerisinde yaşadığı, bazıları bizlere her ne kadar sıradan gibi görünse de Stephen King’e sansasyonel kitaplar yazmasında ilham kaynağı olmuş anılar vardır. Sizler için bu ünlü kitapların arkasında yatan hikayelerin birkaçını derledik.
Pet Sematary – Hayvan Mezarlığı
Evcil hayvanların öldükten sonra, mistik ve ruhani güce sahip olan bir topraklara gömüldüğü ve buraya gömülen hayvanların tekrar hayata döndüğü fikrini anlatan film. Stephen King’in Amerika Birleşik Devletleri Orrington’da yaşayıp üniversitede akademisyenlik yaptığı 1980’li yıllarda kaldığı evinin önündeki yolda arabaların çarpıp öldürdüğü çok fazla evcil hayvan olması üzerine mahallenin çocukları tarafından, ölen hayvanların gömüldüğü bir hayvan mezarlığı oluşturulmuştur. Bunun üzerine çok zaman geçmeden Stephen King’in kızı Naomi’nin kedisi Smucky aynı yolda ölmüş ve evlerinin yanındaki hayvan mezarlığına gömülmüştür. Bu olay romanda da Gage’in kedisi olan Church’ün hikayesi olarak anlatılmıştır. Stephen King üzerinde en büyük etkiyi yaratan olay ise King’in oğlu Owen’ın da aynı yolda kaza geçirerek hayatını kaybetmekten kıl payı farkla kurtulması olmuş.
The Stand – Mahşer
Gerlim kategorisindeki yapıtların incisi ‘The stand’, Captain Trips adı verilen bir virüsün dünyadaki insan yaşamının %99’una son verdiği bir evrende hayatta kalmış insanların hikayesini anlatan bir gerilim başyapıtıdır. Stephen King’in bu eseri yazmaya karar vermesinin sebebi aslında sadece bir televizyon şovunda gördüğü kimyasal savaş hakkında bir belgeselden ibarettir. Belgeselde, üzerinde deneyler yapılan kobay farelerinin görüntüsünden etkilenen ünlü yazarın dediğine göre bu görüntüler aklına 1968 yılında Dugway’de yaşanan kaza sonucu 4000’den fazla koyunun zehirli gaz ile ölmesini getirmiş. Bir anda kafasında şimşekler çakan Stephen King günümüzde çokça bilinen ‘The Stand’i yazmıştır.
The Mist – Öldüren Sis
Aynı konuyu temel alarak yapılan çokça filme kaynak olan ‘The Mist’. En çok bilinen film ise Frank Darabont, Stephen King’in ‘The Mist’ kitabının son derece sert bir sona sahip olduğunu söylemiştir. Gelelim yazarımız Stephen King’e bu kitabı yazdıran anısına. Kıyameti andıran bir gece dışarıda olan Stephen King kendini aniden gelen gök gürültüsü ve çok yoğun sisin ortasında bulmuş. Aceleyle ev yoluna koyulan King sis içinde araba sürerken gözünde ‘The Mist’ için yazabileceği bir yaratık canlanmış. O andan itibaren kitabı kesinlikle yazması gerektiğini düşünen Stephen King 1980 yılında ‘The Mist’ kitabını yayınlamıştır.
Lisey’s Story – Bir Aşk Hikayesi
Türkçesi “Bir Aşk Hikayesi” olarak çevrilmiş olan “Lisey’s Story”, Stephen King’in en kişisel hislerini yansıttığını fark ettiren bir romanıdır. Kitap şöhreti oldukça fazla olan bir yazarın, Scott Landon’un ilginç vefatından 2 sene sonra yazarın ofisine temizlik için gitmeye karar veren Lisey Landon, gittiği ofiste kocasına ait bir takım belgeler bulmasının ardından ilginç ve akıl almaz şekilde kendisini gizemli bağlantıların ve tehlikeli olayların içerisinde bulur.
Bu kitabı yazmak için aklına gelen fikir King’e gerçekten korkunç, dramatik ve üzücü bir deneyim sonucu gelmiş. Ciğerlerinden ağır hastalık geçiren yazar, uzunca bir süre yatmak zorunda kalmıştır ve o yokken, çalışma odası yani kitapta anlattığı ofis tekrar Stephen’ın istediği hale getirilmek üzere dizayn edilir ve temizlenir. Evine döndüğünde eşyalarının paketlenip bir kenara konduğunu gören yazar şunları düşünmüş: “Ben ölseydim acaba bu oda benimle ilgili şeyleri bir başkasına nasıl anlatırdı?”
İşte bu yaşadıkları, King’in gelmiş geçmiş tüm eserleri içerisindeki en önemli, en güçlülerinden birinin temelini oluşturdu. Ünlü yazar Stephen King sık sık kendi yazmış olduğu romanlar içerisinde en sevdiği ve favorisi olduğunu söylediği Lisey’s Story’dir.
