Eurovision şarkı yarışması çoğu insanın 2000 tarihlerinde en sevdiği televizyon eğlencelerindendir. Tabi fazlasıyla ciddi bir yönü yok ama Timur Selçuk’un orkestra şefliği ile 1975 Semiha Yankı performansından itibaren; MFÖ, Candan Erçetin, Demet Sağıroğlu, Nilüfer, Ajda Pekkan ve Ayşegül Aldinç, Sertab Erener, Athena, Mor ve Ötesi gibi ve daha pek çok başarılı müzisyen Eurovision’a katılmıştır. Türkiye, eurovision’da ki puanlamadan şikayetçi olmamalıydı. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız sayesinde Birleşik Krallık, Belçika, Hollanda, Almanya ve Fransa gibi ülkelerden neredeyse her sene net 10-12 puan alıyoruz. Bu duruma ek olarak sayın Bülend Özveren’in tabiriyle ” Komşu komşuyla alışveriş yaptı ” kategorisinden biz de Azerbaycan, Makedonya, Arnavutluk ve Bosna Hersek’ten iyi notlar alıyorduk. Muhtemelen Türkiye’den daha fazla bir ayrıcalıkla yarışmaya giren, başlayan hiçbir ülke yoktur Eurovision’da.
Konuya geri dönersek, 2009 senesinde 2003’te kaldırılan jüri grubu geri geldi. Olay gerçekte şöyledir: 2003 öncesi tamamen jüri puanlamayı yaparken, 2003 senesinden itibaren yalnızca halk oylaması yapıldı. 2009 yılında ise halk oylaması ve her ülkenin resmi jüri heyetinin %50 – %50 oy değeri olması sağlandı. Bu durumda yurt dışında yaşayan kıymetli vatandaşlarımızın oylarının kıymetini azalması anlamına geliyordu. Avrupa Yayın Birliği (EBU), jüri heyeti için de objektif olabilmeleri için her sene yenilenmeleri gibi benzer belli kurallar belirledi ancak Türkiye karşılaşmış olduğu haksız rekabet yüzünden Eurovision hedefi sekteye uğradı.
2003 senesi halk oylamasının başlamasının yanında, ülkenin resmi dilinde şarkı söyleme şartınında kaldırıldığı seneydi. Hatta 2003 senesi Sertab Erener ilk kez İngilizce bir şarkı ile ülkemizi temsil ederek Türkiye’ye ilk birinciliğini getirmiştir, ikinci olan Belçika ise resmiyette olmayan bir lisan ile katılmıştır. Türkiye’nin İngilizce ile kendisi daha fazla tanıtma fırsatı buldu ve internet aracılığı ile insanların evlerine kadar ulaştı. Kendi dillerinde söylenen şarkıların için bile kolayca çevrilebiliyor olması Türkiye 2000’lerde Eurovision şarkı yarışmasında büyük başarı yakalamış, kendine ait başarılı bir yol oluşturmuştur.
Şöyle bir durum var ki, Türkiyede yetişmiş Zeki Müren yada Seyfi Dursunoğlu gibi cross dresser değerli sanatçılarımız var ama buna rağmen, conchita wurst türünde sanatçımız olduğu halde, bir dönemin kazını cross dresser türünde olması bizim ülkemizde büyük bir tepkiye yol açtı. Bunun yanısıra %50 söz hakkı olan jürinin Türkiye’ye karşı yapılmış bir adaletsizlik olduğunu öne sürerek 2011 senesinde yarı finalin ilk kez geçilememesi, 2012 senesinde da Can Bonomo gibi başarılı bir kişiyle de beklenilen başarının yakalanamaması ardından Türkiye’nin 37 senelik Eurovision macerasını sonlandırılmış gibi bir karar alındı. Türkiye’nin Eurovision şarkı yarışamamasının yanı sıra televizyon kanallarımızda bile yayınlanmamaktadır. Son 8 senedir katılamamamız üzerine Eurovision kavramını unutmaya bile başadık gibi duruyor.
Her şeye rağmen Eurovision bir televizyon eğlencesidir ve müzik dinlemeyi seven herkes bu yarışmayı seyretmeyi sever. Eskiden İnsanlar yarışma gün konser arenasında ellerinde bayraklarını sallayarak dans edip eğleniyordu. Ailecek çayımızla izlediğimiz ülkemizi ulusal arenalarda temsil eden değerli sanatçılarımız desteklemeyi her zaman ulusal bir görev olarak görürdük. Eurovision Popüler kültürün çok uzağındadır ama her ülke bu yarışmayı kazanmak ister ancak Eurovision her yıl kazanılması gereken bir yarışma değil sorun şudur ki 37 yıldır kazanmak için girdiğimiz bir maratona son 8 yıldır katılamamak üzücü.